• email
  • facebook
  • twitter
KAPAT
Giriş
Online Hizmetler
  • VERDİĞİMİZ HİZMETLER

    Aile Sağlığı Merkezimizde Verilen Hizmetlerin Listesi Buraya İçin Tıklayınız.
  • ÇALIŞMA SAATLERİMİZ

    Hekimlerimizin Çalışma Saatleri İçin Buraya Tıklayınız.
  • VATANDAŞ REHBERİ

    Aile Sağlığı Merkezimizde İşlemleri Nasıl yapabileceğinize Dair Bilgilere Buradan Ulaşabilirsiniz.
  • AİLE HEKİMLERİMİZ

    Aile Sağlığı Merkezimizde Görev Yapan Aile Hekimlerimizin Listesi İçin Buraya Tıklayınız.
  • DOKTORUNUZA SORUN

    Aile Hekiminize Soru Sormak İçin Buraya Tıklayınız.
Ana Sayfa > Bulaşıcı Çocuk Hastalıkları [Geri]    Bu Sayfayı Yazdır 
Bulaşıcı Çocuk Hastalıkları

ZATÜRRE

Pnömokokal hastalıkların etkeni nedir?

Pnömokokal hastalıklara Streptococcus pneumoniae adı verilen bir bakteri neden olur. Bu bakterinin 80’den fazla tipi vardır. Bunların çoğu hastalığa neden olur ancak az bir kısmı ciddi pnömokokal hastalıkların büyük kısmına neden olur: tüm dünyada meydana gelen ciddi pnömokokal hastalıkların %62’sine 10 en sık görülen tip bakteri neden olur.

Pnömokokal hastalıklar nasıl yayılır?

Pnömokokal hastalıklar kişiden kişiye solunum yolu (hava yoluyla) yayılır. Pnömokoklara insanlarda solunum yolunda yoğun olarak rastlanır. Normal, sağlıklı erişkinlerin %5-70’inin burun-boğazlarında tespit edilebilir. Pnömokok alındıktan ne kadar süre sonra belirti vermeye başlar? Yukarıda da bahsedildiğigibi pek çok kişi pnömokokları hastalanmadan burun ve boğazlarında taşırlar. Pnömokokların neden olduğu bazı ciddi hastalıkların ortaya çıkması için geçen süre (kuluçka dönemi) aşağıda belirtilmektedir.

Pnömokokal hastalıkların bulguları nelerdir?

Ciddi (invazif) pnömokokal hastalıklar üç şekilde kendini gösterir: Zatürre (pnömoni), bakteremi (bakterinin kana geçmesi) ve menenjit. Bütün bu hastalık tabloları aynı bakteri (pnömokoklar) tarafından meydana getirilir ancak farklı bulgularla ortaya çıkarlar. Pnömokokal zatürre (akciğerin hastalığı) pnömokokların en sık meydana getirdiği hastalık tablosudur. Sadece Amerika’da her yıl 150,000-570,000 vakanın meydana geldiği tahmin edilmektedir. Pnömokokların meydana getirdiği zatürre’nin kuluçka dönemi kısadır (1-3 gün). Hastalığın belirtileri ise ani başlayan ateş, üşüme, titreme, göğüs ağrısı, öksürük, nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme, kalp hızının artması ve güçsüzlüktür. Pnömokokların meydana getirdiği zatürreye bağlı ölüm oranı %5-7’dir ve bu oran yaşlılarda daha yüksektir. Pnömokoklar kana geçip enfeksiyona neden olabilirler ve bu pnömokokal bakteremi olarak adlandırılır. Pnömokoklara bağlı zatürre geçiren her 3-4 kişiden birisinde aynı zamanda pnömokokal bakteremi de bulunur. Bakteremi özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda en sık görülen klinik tablodur ve bu gruptaki ciddi (invazif) hastalıkların %70’ini oluşturur. Pnömokoklar bakteriler tarafından meydana getirilen menenjitlerin (beyin ve omuriliği saran zarın enfeksiyonu) %13-19’unu oluştururlar. Amerika’da her yıl pnömokoklara bağlı 3.000-6.000 menenjit vakası meydana gelmektedir. Menenjit bulguları başağrısı, yorgunluk, kusma, huzursuzluk, ateş, nöbet ve komadır. Pnömokokların oluşturduğu menenjitlere bağlı ölüm oranı yüksektir (%30) ve bu oran yaşlılarda %80’e kadar çıkar. Pnömokoklar orta kulak iltihabının da sık görülen etkenlerinden birisidir. Kulak enfeksiyonlarının %30-%50 S.pneumoniae ile meydana getirilir. Çocuklarda en sık doktora gitme nedeni orta kulak iltihabıdır.

Pnömokokal hastalıklar ne kadar ciddidir?

Pnömokoklar Amerika’da her yıl 6.000 civarında ölüme neden olmaktadır. Bu ölümlerin yaklaşık yarısının aşı ile önlenmesi mümkündür. Küçük çocuklar ve yaşlılarda (beş yaş altı ve 65 yaş üzeri) ciddi hastalık görülme oranı en fazladır. Vaka ölüm oranları menenjit ve bakteremide en fazladır. En sık ölüm ise yaşlılar ve altta yatan bir hastalığı olan kişilerde en yüksektir. Uygun antibiyotiklerle tedavi ve yoğun tıbbi bakıma rağmen pnömokokların meydana getirdiği baktereminin (bakterinin kana karışması) vaka ölüm oranı erişkinlerde yaklaşık %20’dir. Yaşlılarda ise bu oran %60 gibi yüksek bir orana ulaşmaktadır. Amerika’da pnömokok aşıları kullanıma girmeden önce pnömokoklar beş yaş altındaki çocuklarda ciddi hastalığa neden olmaktaydı. Her yıl yaklaşık 700 menenjit, 17.000 kan enfeksiyonu, 5 milyon kulak enfeksiyonu ve 200 ölümle sonuçlanıyordu. 2 yaşın altındaki çocuklar pnömokoklar için en yüksek risk altındaki grubu oluşturmaktadır.

Pnömokokal hastalıkların tedavisi var mıdır?

Pnömokokların tedavisi için tercih edilen ilaç Penisilindir. Bununla birlikte Penisiline ve diğer antibiyotiklere karşı gelişen direnç giderek artmaktadır. Antibiyotiklere karşı direnç geliştirmiş mikroplarla enfeksiyona yakalanmak hem başka antibiyotiklerle çok pahalı bir tedavi uygulanması gerekliliğine hem de uzun süreli hastane yatışına neden olacaktır. Bu ciddi bakteriyel enfeksiyonu tedavi etmede her geçen gün artan güçlük bu mikroba karşı aşılanmanın öneminin giderek daha da artmasına neden olmaktadır.

Pnömokokal hastalık geçiren bir kişi hastalığı ne kadar süreyle bulaştırır?

Hastalığın hangi dönemde bulaştırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Mikrop alındıktan sonra solunum yolunda bulunmaya başladığından itibaren ve burada kaldığı sürece hastalık bulaştırılabilmektedir.

Pnömokokal hastalık birden fazla kez geçirilebilir mi?

Evet. Pnömokokların bilinen 80’den fazla tipi vardır ve pnömokok aşılarının içinde bu tiplerin 23’ü bulunmaktadır. Bu tiplerden birisiyle hastalık geçirmiş olmak diğer tiplerin oluşturabileceği hastalıktan korumaz. Bir kişi bir veya birkaç kez ciddi (invazif) pnömokokal hastalık geçirmişse bile yine de aşılanması gerekmektedir.

kaynak:www.asidanisma.com

VEREM

Verem [Tüberküloz —TB], soluduğumuz hava ile akciğerlere giren verem bakterisinin (mikrobunun) yol açtığı bulaşıcı bir hastalıktır.Verem mikrobu, aktif verem hastalığı olan bir kişinin öksürmesi, hapşırması ya da konuşması ile havaya yayılır.

Vereme genellikle verem hastası birisi ile uzun süre kapalı bir yerde birlikte bulunmak suretiyle yakalanılır.Verem mikrobu, yemek tabaklarından, bardaklardan ya da diğer nesnelerden başkalarına bulaşmaz.

Toplumda vereme yakalanma riski fazla olan bazı gruplar vardır. Bunlar aşağıda belirtilmektedir:

Sağlık görevlileri.
Alkol bağımlıları.
Yaşlılar.
Tutuklu ve hükümlüler dahil, çeşitli kurumlarda (yurt, huzur evi, ıslah evi, koğuşlar vs) kalan ve çalışan kişiler.
Genel yaşam standartlarının altında, kalabalık ortamlarda yaşayan kişiler (Vereme yoksul toplumlarda daha sık rastlanmaktadır).
HIV virüsü taşıyan ve AIDS olan kişiler.
Bağışıklık sistemi zayıf olan, özellikle uzun süre kortizon kullanan kişiler.
Şeker hastaları.
Ağır böbrek, karaciğer hastalığı gibi durumlar.

Verem Mikrobunun Bulaşması
Verem mikrobu soluduğumuz hava ile akciğerlerimize girerek orada çoğalmaya başlar. Bu mikroplardan bazıları böbrekler, kemikler ya da beyin gibi, vücudun diğer kısımlarına yayılır. Bu kişiye artık verem mikrobu bulaşmış demektir. Vücut mikroplarla savaşırsa da genellikle hepsini yokedemez. Vücudun savunma mekanizmaları, etkisiz durumda olan mikropların çevresinde kapsül ya da duvarlar örer. Bu aşamada kişi kendisini iyi hisseder. Verem mikrobu bulaşmış olan bir kişinin vücudunda verem mikrobu bulunmaktadır. Ancak, hastalık belirtisi yoktur ve kişi bu aşamada mikrobu başkalarına bulaştıramaz. Bu aşamada yapılan tıbbi tedavi, verem mikrobunun verem hastalığına yol açmasına engel olabilir.

Mikropların aktif hale gelmeleri ve çoğalmaya başlamaları halinde, kişi artık verem hastasıdır. Bu durum bir yıl içinde ya da uzun yıllar sonra, genellikle vücudun HIV/AIDS, şeker hastalığı, böbrek hastalığı, zatürre ya da kanser gibi başka enfeksiyon ve hastalıklarla mücadele sonucu zayıf düştüğü bir sırada ortaya çıkabilir. Verem hastası olan kişi verem mikrobunu taşır ve hastalığın belirtilerini gösterir. Bu belirtiler öksürük, yorgunluk, gece terlemeleri, kilo kaybı ve kan tükürmeyi kapsayabilir. Verem olan bir kişi hastalığı başkalarına bulaştırabilir.

Manto testi [Mantoux Test] adı verilen bir deri testi, vücudunuzda verem mikrobu olup olmadığını gösterebilir. Zararsız bir madde kolunuzdan deri içine verilir. Aradan iki ya da üç gün geçtikten sonra bir sağlık görevlisinin deride şişme olup olmadığını kontrol etmesi gerekir. Size söylenen günde gelerek deri testini kontrol ettirmeniz çok önemlidir. Test sonucu size bildirilir ve başka tetkiklere gereksiniminizin olup olmadığı söylenir.

Test Sonuçları Ne Anlama Gelir?

Testin Negatif Çıkması

Testin negatif çıkması, büyük bir olasılıkla vücudunuzda verem mikrobu bulunmadığını gösterir. Ancak, sonuçtan emin olmak için deri testinin tekrarlanması gerekebilir. Deri testleri ile HIV virüsü taşıyan kişilerdeki ya da AIDS hastalarındaki verem mikrobu her zaman saptanamadığından, HIV virüsü taşımanız ya da AIDS olmanız halinde, doktorunuz başka tetkikler yaptırmanızı isteyebilir.

Testin Pozitif Çıkması

Testin pozitif çıkması, vücudunuzda verem mikrobu olduğu anlamına gelebilir. Bu sizin verem hastası olduğunuzu ya da başkalarına mikrop bulaştırıp bulaştıramayacağınızı göstermez. Test sonucu pozitif çıkarsa, verem olup olmadığınızın belirlenmesi ve gerekli olan tedaviye karar verilmesi için, göğüs röntgeni ve diğer bazı testler gibi daha fazla tetkiklerin yapılması gerekmektedir.

Gerekli olan tedavi türü, kişinin verem mikrobu taşıması ya da verem hastası olup olmadığına bağlı olarak değişecektir. Verem hastalığı ve bazı verem mikrobu bulaşması vakaları ilaçla tedavi edilmektedir. Veremin tedavisinde modern ilaçlar çok etkilidir. Birçok kişi düzenli olarak büyük kamu hastanelerinde, verem savaş dispanserlerinde ayakta tedavi yöntemiyle ya da uzman doktora giderek tedavi görebilirler. Verem hastalığının geçmesi için, kişinin en az altı ay ilaç kullanması gerekir. Bununla beraber, bazı vakalarda bu süre daha uzun olabilir. Verem ilaçlarının düzenli olarak alınmaması ya da verilen ilaçların bitirilmemesi halinde, hastalık yeniden ortaya çıkabilir ve bu kez tedavi etmek daha da güç olabilir. Bu nedenle, iyileşmek için kişinin ilaçlarını düzenli olarak kullanması ve tüm tedavi setini bitirmesi gerekir. Aile bireylerinin herhangi birisinin verem olması halinde, ailenin geri kalan tüm bireyleri ve yakın temas içinde bulunan kişiler, kendilerinde verem olup olmadığının belirlenmesi için tetkikten geçirilirler.

UYUZ

Uyuz nedir?
Uyuz, insan derisinin üst katmanında yaşayan ve çoğalan, mikroskopla görülecek büyüklükteki bir böceğin neden olduğu kaşıntılı bir deri hastalığıdır.Uyuz böcekleri yalnızca insan vücudunda yaşar. Bazı hayvanlar uyuz böceği ile enfekte olabilir ancak, hayvanlardaki bu böcekler insanları ender olarak etkiler. Uyuz, vücut ile kol ve bacaklarda kaşıntılı ve döküntülü yaygın kızarıklara (beyaz tende kırmızı, daha koyu renkli deride ise mor ya da kahverengi) yol açar. Bu belirtiler genellikle baş ve boyun bölgesinde oluşmaz. Kaşıntı gece ve sıcak havada artar. Uyuz böceği deride, özellikle parmak aralarında, ve ayrıca küçük çocuklarda el ve ayaklarda da tüneller açar. Bu bölgelerde su toplamış küçük kabarcıklara neden olabilir. Uyuz böcekleri ayrıca, bilekler, koltukaltı çevresi, penis ve testisler ile göğüs uçlarının etrafında da bulunabilir. Enfekte olan kişilerde derideki uyuz böceğine karşı alerji gelişebilir. Bu durumda, yaygın kaşıntı ve alerjik döküntü görülür.

Nasıl bulaşır?

Uyuz, yaygın olarak enfekte olan kişi ile yakın temas yoluyla geçer. Sözgelimi; elini tutma gibi. Çoğunlukla bir aile bireyinden diğerine geçer. Birlikte oynayan çocuklar genellikle hastalığı birbirlerine bulaştırırlar. Uyuz hastalığının yetersiz kişisel hijyenle bir ilgisi yoktur. Uyuz böceği insan vücudundan uzakta yaşayamadığından, halı veya mobilyadan geçemez.

Nasıl önlenir?

Uyuz böceği olsun ya da olmasın tüm aile bireylerine ve enfekte olan kişiyle yakın temasta olan kişilere tedavi uygulanması gerekir. Hem etkilenen kişiyi hem de temas eden diğer kişileri tedavi etme, hastalığın yayılmasının önlenmesinde en önemli faktördür.

Nasıl tedavi edilir?

Birçok kişi canlı uyuz böceklerini öldüren ve deriye uygulanan bir krem ya da losyonla tedavi edilebilir. En uygun tedaviye karar verilmesi için bir doktora danışmak gerekir. Krem ya da losyon, ellere ve üreme organları etrafındaki deri kıvrımlarına özel özen gösterilerek, çene hizasından ayak parmaklarına kadar uygulanır. 24 saate kadar bir süre beklemek gerekir. Daha sonra ertesi gün yıkanır. Bu süre içinde eller yıkanmışsa, krem ya da losyonun tekrar sürülmesi gerekir.Yakın temastaki tüm aile bireylerinin aynı zamanda tedavi edilmesi gerekir.Tedavinin uygulandığı gece kullanılan tüm yatak çarşafları, yastık kılıfları v.b.ile son birkaç gün içinde giyilen giysiler yıkanmalıdır. Normal sıcak su ve deterjanla yıkama uyuz böceğinin ölmesi için yeterlidir. Bazen ikinci bir tedavi önerilebilir. Tedavi uygulandıktan sonra kaşıntılı kızarıklığın geçmesi 2-3 hafta alabilir. Doktor kaşıntıyı ve uyuz hastalığına bağlı olarak ortaya çıkabilecek herhangi dermatiti kontrol altına almak için kortizonlu krem verebilir. Çocuklar ilk tedaviden sonra okula gidebilirler.

TETANOZ

Tetanoza bir bakteri olan Clostridium tetani’nin toksini (zehiri) neden olmaktadır. Bu bakteri oksijen varlığında yaşayamaz. Bakterinin bir özelliği de öldürmesi çok zor olan bir form oluşturmasıdır (spor). Bakterinin oluşturduğu sporlar ışıya ve kimyasal ajanlara çok dayanıklıdır ve öldürmesi çok zordur.

Tetanoz nasıl yayılır?

C. tetani sporları toprakta ve hayvanların barsakları ve dışkılarında bulunur. Tetanoz bakterisi insan vücuduna genellikle delici yaralanmalar yoluyla girer. Çünkü bakterinin yaşaması ve çoğalması için oksiyensiz ortama ihtiyacı vardır.

Tetanoz insandan insana bulaşmaz.

Tetanoz bakterisi vücuda girdikten ne kadar süre sonra belirtiler ortaya çıkar?

Tetanozun kuluçka dönemi 3-21 gün arasında değişir, ortalama süre 8 gündür. Yaralanma bölgesinin, merkezi sinir sistemine uzaklığı ile orantılı olarak kuluçka dönemi değişir. Yara beyine ne kadar yakınsa kuluçka dönemi o kadar kısadır ve ölüm oranı o kadar yüksektir.

Tetanozun belirtileri nelerdir?

Tetanozun belirtileri, tetanoz bakterisinin toksininin (zehirinin) merkezi sinir sistemi üzerindeki etkisi ile ortaya çıkar. Tetanozun en sık görülen şeklinde ilk belirti çene kitlenmesidir. Daha sonra ense sertliği, yutma güçlüğü ve karın kaslarında sertleşme, kasılma görülür.

Diğer bulgular ateş, terleme, kan basıncı artışı ve kalp hızında artıştır. Sıklıkla kas kasılmaları ve spazmlar oluşur ve dakikalarca devam eder, haftalarca sürer. Eğer kişi iyileşirse bu aylar alabilir.

Tetanoz ne kadar ciddidir?

Tetanoz yüksek ölüm oranına sahip bir hastalıktır. Vakaların yaklaşık %30’u hayatını kaybeder. Tetanoz’un başarılı bir tedavisi yoktur, tedaviye rağmen vaka ölüm oranı değişmemektedir.

Tetanoz’un muhtemel komplikasyonları (istenmeyen sonuçları) nelerdir?

Ses tellerinin spazmı (laringospazm) solunumu zorlaştırabilir. Kas kasılmaları sırasında omurlarda ve uzun kemiklerde kırılmalar olabilir. Ayrıca hipertansiyon (tansiyonun yükselmesi), anormal kalp ritmi ve hastaneden uzun süreli yatmak zorunda kalınması nedeniyle ortaya çıkan başka bakteri veya viruslarla oluşan ikincil enfeksiyonlar da tetanoz nedeniyle ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardır.

Tabii ki yüksek oranda ölüme sebebiyet vermesi de diğer önemli istenmeyen sonuçtur.

Tetanoz bakterisi ne tarz yaralarla vücuda girer?

Tetanoz bakterisi toprakta yaşar. Bu nedenle en tehlikeli yaralanmalar hayvan dışkısı ve gübre ile kirli yaralanmalardır.

Genelde derin delici yaralanmalardan endişelenmemize rağmen gerçekte pek çok yaralanmada tetanoz bakterisi vücuda girer. Son yıllarda en çok görülen vakalar büyük yaralar yerine küçük yaralar nedeniyle oluşmuştur. Bunun bir nedeni büyük yaralara tetanoz riski ile uygun bir şekilde müdahale ediliyor, küçük yaraların pek önemsenmiyor olması olabilir.

Tetanoz ameliyatlar, yanıklar, yaralanmalar, sıyrıklar, çarpma tarzında yaralanmalar, kulak enfeksiyonları, diş enfeksiyonları, hayvan ısırıkları, düşükler, hamilelik, piercing ve dövme sonrasında ortaya çıkabilir.

Tetanoz aynı zamanda kıymık batmasından sonrada oluşabilir.

Çiviye bastım, ne yapmalıyım?

Tetanoz bulaşma riski taşıyan her türlü yaraya en kısa zamanda müdahale edilmelidir. Uygulanacak tedavi yaralanan kişinin tetanoz aşılarının tam olup olmadığına ve yaranın durumuna göre belirlenir. Tüm yaralanmalarda öncelikle yara temizlenmelidir. Yaralanma durumunda zaman geçirmeden bir sağlık merkezine başvurulmalı ve gerekli görülürse tedavi ve aşılama durumuna göre aşı uygulanmalıdır.

Tetanoz bakterisi ile kirlenme ihtimali bulunan yaralanmalarda eğer yaralanan kişi tetanoz aşılarının yapılıp yapılmadığını ya da tam olarak yapıldığını hatırlamıyorsa, en kısa zaman içinde tetanoz aşısı ve tetanoz immunglobulini olmalıdır.

Üç doz tetanoz aşısı olmuş ve son 10 yıl içinde rapel doz (güçlendirme dozu) yaptırmış olan bir kişi korunuyordur. Bununla birlikte yeterli derecede korunmada sağlamak için, yaralanma son aşıdan beş yıl veya daha fazla bir süre sonra olmuşsa ve yara küçük ve/veya temiz değilse dahi bir tekrar doz aşı yapılabilir.

Tetanozun tedavisi var mıdır?

Tetanozun bulguları ortaya çıktıktan sonra tetanozun tedavisi yoktur. Sadece destekleyici tedavi ve mümkünse ortaya çıkan istenmeyen sonuçların (komplikasyonların) tedavisi yapılır. En iyi tedavi aşılama yoluyla korunmadır.

Neonatal tetanoz nedir?

Neonatal tetanoz, yeni doğan bebeklerde görülen tetanozdur ve sıklıkla doğum sırasında göbek kordonunun temiz olmayan koşullarda kesilmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu bebekler genellikle annelerinin tetanoz aşıları tamam değildir ve bu nedenle bebeklerine koruyucu antikorları verememişlerdir.

Neonatal tetanoz gelişmekte olan ülkelerde hala sık görülmektedir ve her yıl tüm dünyada 270.000’den fazla ölüme neden olmaktadır.

Tetanoz birden fazla kez geçirilebilir mi?

Evet! Tetanoz geçirmek ömür boyu kalıcı bağışıklık sağlamaz çünkü çok az miktarda toksin bile hastalığa neden olabilmektedir. Tetanoz geçiren kişiler iyileşir iyileşmez aşılama serisine başlamalıdırlar.

SU ÇİÇEĞİ

Suçiçeğine Varisella zoster adı verilen bir virüs neden olmaktadır.

Suçiçeği nasıl yayılır?

Suçiçeği kişiden kişiye direkt temas veya öksürme veya hapşırma ile havaya dağılan virüsün solunum yoluyla alınması ile bulaşır. Suçiçeği çok bulaşıcıdır. Suçiçeği geçiren kişilerin döküntüleri veya zona döküntüleri ile direkt temas yoluyla da bulaşır.

Suçiçeği virüsünü aldıktan sonra hastalığın belirtileri ne kadar süre sonra ortaya çıkar?

Suçiçeğinin kuluçka dönemi 10-21 gündür (genellikle ortalama 14-16 gündür).

Suçiçeğinin belirtileri nelerdir?

Suçiçeğinin en sık görülen belirtileri döküntü, ateş, öksürük, baş ağrısı ve iştahsızlıktır. Döküntü başlangıçta kafa derisi ve vücutta başlar ve yüze, kollara ve bacaklara yayılır. Döküntü genellikle 200-500 döküntü arasındadır ve kaşıntılıdır. Hastalık yaklaşık 5-10 gün sürer.

Suçiçeği ne kadar ciddi bir hastalıktır?

Suçiçeği vakalarının çoğu hafiftir ancak bu hastalığa bağlı ölüm oluşabilir. Suçiçeği aşısı geliştirilmeden önce Amerika’da her yıl yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmekteydi. Bu kişilerin çoğu daha önce herhangi bir hastalığı olmayan kişilerdi. Suçiçeği aynı zamanda her yıl yaklaşık 11.000 hastaneye yatışa da neden olmaktadır.

Su çiçeğini hafif geçiren çocuklar bile huzursuzdur ve en azından bir hafta veya daha uzun bir süre okula veya kreşe gidemezler.

Suçiçeğinin muhtemel komplikasyonları nelerdir?

Suçiçeğine bağlı olarak en sık görülen komplikasyon cilt veya kemikler, akciğerler, eklemler ve kan gibi diğer bölgelerde görülen ikincil enfeksiyonlardır (suçiçeği virüsü dışında bir etken, genellikle bir bakteri, ile gelişen enfeksiyon). Suçiçeği virüsü zatürre veya beyin enfeksiyonuna neden olabilmektedir. Bu komplikasyonlar nadir ancak ciddidir. Komplikasyonlar küçük bebekler, erişkinler ve bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişilerde daha sıktır.

Suçiçeği geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?

Suçiçeği geçiren kişiler döküntüler başlamadan bir-iki gün öncesinden başlayarak, tüm döküntüler kuruyup kabuklanıncaya kadar hastalığı bulaştırabilirler (genellikle 6-8 gün).

Suçiçeğinin tedavisi var mıdır?

üzerine tıklayıp resmi büyütebilirsinizDaha önce herhangi bir hastalığı olmayan ve suçiçeği geçiren çocukların büyük kısmı yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş kontrolü ile tedavi edilirler. Suçiçeği geçiren çocuklara kesinlikle aspirin verilmemelidir (Reye sendromu riski nedeniyle)! Çocuğunuza ateş düşürücü olarak hangi ilacı kullanmanız gerektiğini doktorunuza danışınız.

Ciddi suçiçeği vakalarında hastanın yaşı, sağlık durumu, hastalığın ciddiyeti ve tedavinin zamanlamasına bağlı olarak antiviral ilaçlar kullanılabilir.

Suçiçeği birden fazla kez geçirilebilir mi?

Suçiçeği geçiren insanların çoğu hastalığa karşı bağışıklık kazanır. Bununla birlikte ikinci kez suçiçeği geçirilebilir. Ancak bu çok sık görülen bir tablo değildir.

Çocuğumun suçiçeği virüsü ile karşılaştığını düşünüyorum, ne yapmalıyım?

Eğer çocuğunuz daha önce suçiçeği geçirdiyse veya aşılandıysa herhangi bir şey yapmanıza gerek yoktur. Ancak çocuğunuz hastalığı geçirmediyse ve aşısızsa virüsle karşılaşmadan sonra en kısa sürede suçiçeği aşısı ile aşılanması önerilmektedir (Suçiçeği virüsü ile karşılaşma sonrasındaki ilk 3 gün, ya da en fazla 5 gün içinde). Eğer virüsle karşılaşma sonrası belirtilen süreler içinde suçiçeği aşısı uygulanırsa hastalığı önleyebilir ya da hafif geçirilmesini sağlayabilir. Çocuğunuz virüsü o anda almamış bile olsa daha sonraki karşılaşmalarında çocuğu koruyacaktır.

Suçiçeği ile zona’nın ilişkisi nedir?

Hem suçiçeği hem de zona aynı virüs ile meydana getirilen hastalıklardır. Birüzerine tıklayıp resmi büyütebilirsiniz kişi suçiçeği geçirdikten ve iyileştikten sonra suçiçeği virüsü vücutta uykuda kalır. Suçiçeği geçiren kişilerin yaklaşık %10-20’sinde daha sonra zona (herpes zoster) olarak yeniden ortaya çıkar. Zona’nın belirtileri belli bir bölgede ağrılı ve kaşıntılı döküntüler ve o bölgede duyu kaybı şeklindedir. Zona vakalarının büyük kısmı 50 yaşın üzerindeki kişilerde görülür ve zona gelişme riski artan yaşla birlikte artar.

MENENJİT

Haemophilus influenzae tip b adını taşıyan bir hastalığı hiç işitmemiş olabilirsiniz. Bu hastalık bazı nedenlerden dolayı hiçbir zaman, çocukluk çağının diğer hastalıkları kadar tanınmamıştır ama, diğer hastalıklar kadar tehlikelidir. Haemophilus influenzae enfeksiyonu sonucunda menenjit (beyni saran zarların iltihaplanması) gelişmektedir. Aslında bu enfeksiyon, 5 yaşından küçük çocuklardaki bakterilere bağlı menenjitlerinin önde gelen nedenidir. Menenjitli her 4 çocuktan birinde kalıcı beyin hasarı gelişebilir ve her 20 çocuktan biri, menenjit nedeniyle hayatını kaybedebilir. Ayrıca Hib bakterisine bağlı zatürre (pnömoni) gibi, diğer ciddi komplikasyonlarda gelişmektedir.

Haemophilus influenzae tip b hastalığının nedeni, bakterilerdir. Bu bakteriler öksürükle, hapşırmayla ve hatta soluk alıp vermeyle havaya karışarak diğer insanlara kolayca bulaşır. Bakteri çocuğun vücuduna, burun veya boğaz yoluyla girer ama buralarda kaldığı sürece çocuk, büyük olasılıkla hastalanmaz. Çocuklarda ve bazı erişkinlerde Hib bakterisi boğazda taşınabilmektedir. Ancak bakteri bazen akciğerlere veya kan dolaşımına ulaşır ve ‘invazif’ (istila eden’) Haemophilus influenzae tip b hastalığına neden olarak ciddi komplikasyonlara yol açabilir. İnvazif hastalık menenjite ilave olarak aşağıdaki sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir:

pnömoni (zatürre),

epiglottit (boğazda gelişerek çocuğun solunum yolunun tıkanmasına yol açan iltihaplanma ve şişme artrit (eklem iltihabı) ve diğer sorunlar

İnvazif Haemophilus influenzae tip b hastalığı hemen her zaman 5 yaşından küçük çocuklarda görülür; %60’a varan bölümü 1 yaşından küçük çocuklarda görülen bu hastalık, daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde seyrektir. İnvazif Haemophilus influenzae tip B hastalığı bugün hemen daima, aşılanmamış olan bebeklerde karşımıza çıkmaktadır.

Bakterinin bulaşmasından hastalığın gelişmesine kadar geçen süre, olasılıkla 2-4 gündür. bu bakteriyle enfekte bir insan hastalığı diğer insanlara, bakteri vücutta kaldığı sürece bulaştırabilir. Antibiyotik tedavisi, bulaşmayı 2-4 gün içerisinde durdurur.

KIZAMIKÇIK

Kızamıkçığa bir virüs (Rubella) neden olmaktadır.

Kızamıkçık kişiden kişiye hava (solunum) yoluyla yayılır ve orta derecede bulaşıcıdır.

Kızamıkçığın kuluçka dönemi 12-23 gün arasında değişir. Hastalığın belirtileri genellikle hafiftir ve %30-50 oranında yoktur veya çok belirsizdir.

Kızamıkçık geçiren çocuklarda ilk belirti genellikle yüzde başlayıp aşağıya vücuda yayılan döküntüdür. Büyük çocuklar ve erişkinlerde döküntü öncesinde genellikle ilk belirti olarak düşük düzeyde ateş, boyundaki veya kulak arkasındaki lenf bezlerinde şişme (swollen glands) ve üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları görülür. Erişkin kadınlarda bir aya kadar parmaklarda, dirseklerde ve dizlerde ağrı ve sertlik gelişebilir. İnsanların yarısına yakınında kızamıkçık virüsü hiçbir bulgu vermez.

Kızamıkçık çocuklarda genellikle hafif bir hastalıktır. Kızamıkçık erişkinlerde daha fazla komplikasyona yol açar. Kızamıkçık ile ilgili esas endişe hamile kadınlarda kızamıkçık enfeksiyonunun etkileridir. Hamileliğin ilk üç ayı içinde geçirilen kızamıkçık bebeğin ölümüne, erken doğumuna ve pek çok ciddi doğumsal sakatlığa neden olur.

Genellikle erişkinlerde olmak üzere 5.000 vakada bir Ensefalit (beyin enfeksiyonu) oluşabilmektedir. Trombosit sayısında düşüş ve kanama gibi nadiren geçici kan problemleri oluşabilir. Kızamıkçık geçiren kadınların eklemlerinde sıklıkla ağrı ve/veya şişlik görülebilmektedir ancak bu belirtiler de geçicidir.

Kızamıkçığa bağlı en ciddi komplikasyon Doğumsal kızamıkçık sendromudur. Bu sendrom, anne karnında gelişmekte olan bebek üzerinde kızamıkçık virüsünün yarattığı etki ile meydana gelmektedir. Hamileliğin ilk üç ayı içerisinde kızamıkçık virüsü ile enfekte olan bebeklerin %95’i sağırlık, göz defektleri, kalp defektleri, zeka geriliği gibi doğumsal bir sakatlıkla doğmaktadır. Hamileliğin erken dönemi (ilk 12 hafta içinde) enfeksiyonun en tehlikeli olduğu dönemdir. Kızamıkçık enfeksiyonuna bağlı sakatlık görülme ihtimali enfeksiyon hamileliğin geç dönemlerinde geçirilirse azalmaktadır (20 haftalık hamilelikten sonra).

Kızamıkçığın tedavisi yoktur. Sadece yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürme gibi destekleyici tedavi uygulanır.Kızamıkçık döküntüler başladıktan sonra en bulaşıcıdır ancak kızamıkçık virüsü döküntüler başlamadan yedi gün öncesinden 5-7 gün sonrasında kadar bulaştırılabilir.Eğer çocuğunuz kızamıkçık aşısı olmadı ve kızamıkçığa karşı bağışık değilse, virüs ile karşılaştıktan sonra enfekte olduysa aşılanması hastalığın gelişmesini önlemeyecektir. Ancak çocuğunuz virüs ile karşılaştıktan sonra enfekte olmadıysa kızamıkçık aşısı ile aşılanması onu ileride gelişebilecek enfeksiyondan koruyacaktır.

Kızamıkçık bir kereden fazla geçirilebilir mi?

Kızamıkçığın ikinci kez geçirilmesinin çok nadir bir olasılık olduğuna inanılmaktadır.

KIZAMIK

Kızamığın etkeni bir virüstür.

Kızamık hasta çocukların öksürüp, hapşırmas ve hatta konuşması yoluyla havaya dağılan kızamık virüsünün solunum yoluyla alınması ile yayılır ve yüksek derecede bulaşıcı bir hastalıktır.

Genellikle ilk belirti olan ateş, kızamık virüsünün alınmasından ortalama 10-12 gün sonra ortaya çıkar. Kızamık döküntüsü genellikle virüsü aldıktan sonra 14. güne kadar yani ateş başladıktan 2-3 gün sonrasına kadar ortaya çıkmaz.

Kızamığın belirtileri ateş, burun akıntısı, öksürük, iştahsızlık, gözlerde kızarıklık ve döküntüdür. Döküntü genellikle 5-6 gün sürer ve saç sınırından başlar, yüze ilerler ve daha sonra aşağıya boyun ve vücudun diğer bölgelerine yayılır.

Kızamık hastalığı geçiren her 10 çocuğun üçünde bir veya daha fazla komplikasyon gelişmesine neden olan ciddi bir hastalıktır. Kızamığa bağlı ölüm her 1000 kızamık vakasında yaklaşık 1-2’dir (Amerika verilerine göre). Kızamığa bağlı komplikasyonlar küçük çocuklarda (beş yaşın altındaki çocuklarda) ve erişkinlerde (20 yaşın üstündeki kişilerde) daha sık görülmektedir.

Kızamığın özellikle küçük çocuklarda görülen en sık komplikasyonu ishaldir. Vakaların %7’sinde kulak enfeksiyonları görülmektedir. Vakarlın %6’sında zatürre gelişmektedir ve kızamığa bağlı meydana gelen ölümlerin %60’ından sorumludur. Kızamık geçiren yaklaşık her 1000 çocuktan birinde beyin tutulumu (akut ensefalit) görülebilir ve bunun sonucunda çocukta kalıcı beyin harabiyeti gelişebilir.

Hamilelik sırasında geçirilen kızamık bebekte doğumsal hasara neden olmamakla birlikte prematüre doğum, düşük ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumuna neden olabilmektedir.

Kızamık bağışıklık sistemleri zayıf olan kişilerde özellikle ciddi seyretmektedir.

Kızamığın spesifik bir tedavisi yoktur. Kızamık geçiren kişilere bol sıvı alması, yatak istirahati ve ateş kontrolü önerilmektedir. Komplikasyon gelişen kişilerde komplikasyonların tedavisine yönelik tedavi uygulanabilir.

Kızamık yüksek derecede bulaşıcı bir hastalıktır. Döküntülerin başlamasından dört gün öncesinden bulaşıcılık başlamakta ve döküntüler başladıktan sonra da dört gün boyunca devam etmektedir.

Çocuğunuza kızamık bulaştığını düşünüyorsanız hemen doktorunuzla temasa geçmelisiniz. Eğer çocuğunuz kızamığa karşı aşılı değilse, kızamık virüsü ile karşılaştıktan sonraki ilk 72 saat içinde (ilk 3 gün) kızamık aşısı yapılması durumunda kızamıktan korunabilir. Yine kızamık virüsü ile karşılaştıktan sonra ilk altı gün içinde immünglobulin (kızamık virüsüne karşı koruyucu antikorlar içeren kan ürünü) uygulanması hastalığın ciddiyetini azaltabilir.

Kızamık birden fazla kez geçirilebilir mi?

Hayır.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Bunyovirüslerden Nairovirus soyuna bağlı virüslerin neden olduğu bir hastalıktır.

KKKA NASIL BULAŞIR?

Keneler aracılığıyla insanlara bulaşır. Ülkemiz, kenelerin yaşaması için oldukça uygun bir coğrafyadır. Hyalomma soyuna ait keneler ülkemizde oldukça yaygındır. Keneler kan emerek beslenirler. Küçük omurgalılar, yerde beslenen kuşlar gibi çeşitli hayvanlardan kan emerken bu virusleri alırlar, vücutlarında taşırlar ve tekrar kan emerken bu virusleri bulaştırırlar. Ayrıca bu virusu taşıyan insan ve hayvanların kan ve vücut salgıları ile temasla da hastalığın bulaşabildiği bilinmektedir. Özellikle hayvancılık ile uğraşanlar ve kırsal kesimde yaşayanlar risk altındadır.

HASTALIK NASIL BELİRTİ VERİR?

Kene ısırdıktan sonra hastalık belirtileri ortaya çıkana kadar geçen süre 1-3 gündür, ancak 9 güne kadar uzayabilir. Kene ısırığı olmadan, bu virusu taşıyan hayvan ve insanların kan veya vücut salgıları ile teması sonrası gelişen bulaşlarda belirtiler 5-13 gün gibi daha uzun bir sürede ortaya çıkabilir.
Hastalık kene ısırmasından sonra halsizlik, iştahsızlık, ateş, baş ağrısı, kollarda ve bacaklarda şiddetli ağrı ile başlayabilir. Bulantı, kusma, karın ağrısı olabilir. İlk günlerde gözlerde kızarma, göğüste ve yüzde noktasal kanama alanları görülebilir, bunlar tüm vücuda yayılarak morluklara dönüşebilir. Ayrıca burun ve dişeti kanamaları gibi vücudun farklı yerlerinden kanamalar görülebilir. Genelde karaciğer tutulumu olur, ağır olgularda böbrek ve akciğerlerde hastalanır.
Son iki hafta içinde kene ısırmış olanların, hayvan salgı veya kanlarıyla temas öyküsü olanların ya da KKKA olduğu bilinen biriyle temas etmiş olanların halsizlik, iştahsızlık, ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, karın ağrısı gibi belirtileri olduğunda hemen en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları önerilir. Önemli olan hastalıktan şüphelenmektir, Yapılacak ileri tetkiklerle tanı konabilir. Destek tedavisi ve özel tedaviler ile hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır. Ancak öldürücü seyredebilir.

KKKA’ DAN KORUNMANIN YOLLARI:

” Hayvanlarda kene mücadelesi yapmak gereklidir.
” Kırsal alanlara gidildiğinde mümkün olduğunca kapalı giysiler giyinmek gereklidir. Kenelerin elbise içine girebileceği yerler kapatılmalıdır. Açık alanlardan dönüşte elbiseler kene varlığı açısından kontrol edilmelidir.
” Vücuda yapışmış bir kene görüldüğünde bir cımbız ya da pens ile deriye yapıştığı yerden tutarak, sağa sola sanki çivi çıkarıyormuş gibi oynatarak geriye doğru çekerek çıkartılır. Kene elle öldürülmemelidir ya da üzerine vurulmamalıdır. Alkole ya da çamaşır suyuna atarak öldürülebilir. Kenenin çıkarıldığı yer tendürdiyot ya da alkolle temizlenir.

KABAKULAK

Kabakulak, kabakulak virüsünün (mumps) neden olduğu bir hastalıktır.

Kabakulak virüsü nasıl yayılır?

Kabakulak virüsü kişiden kişiye hava (solunum) yoluyla yayılır. Kızamık veya suçiçeğinden daha az bulaşıcıdır.

Kabakulak virüsü bulaştıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri ortaya çıkar?

Kabakulağın kuluçka dönemi ortalama 14-18 gün arasındadır. Ancak 14-25 gün arasında değişir.

Kabakulağın belirtileri nelerdir?

Kabakulak virüsünü alan kişilerde ilk belirtiler genellikle başağrısı, iştahsızlık ve düşük düzeyde ateş gibi spesifik olmayan belirtilerdir.

Kabakulağın en çok bilinen belirtisi kulakların hemen altındaki tükrük bezlerinin (parotid bezlerin) şişmesidir. Bu şişlik kabakulak virüsünü alan çocukların %30-40’ında görülür.

Kabakulak virüsünü alan kişilerin %20’ye yakını hiçbir hastalık belirtisi göstermezler ve diğer bir %40-50’lik kısmı sadece spesifik olmayan veya solunum yolu belirtileri ile hastalığı geçirirler.

Kabakulak ne kadar ciddi bir hastalıktır?

Kabakulak çocuklarda genellikle hafif seyreden bir hastalıktır. Erişkinlerde hastalık daha ciddi seyredebilir ve daha fazla komplikasyon gelişebilir.

Kabakulağa bağlı olarak gelişmesi muhtemel komplikasyonlar nelerdir?

Kabakulağa bağlı olarak merkezi sinir sisteminin tutulumu (menenjit) sık görülen bir komplikasyondur ancak çoğunlukla ciddi değildir. Kabakulak geçiren kişilerin yaklaşık %15’inde görülen menenjit başağrısı ve ense sertliği ile seyreder ve çoğunlukla kalıcı bir hasar bırakmadan düzelir.

Erişkin erkeklerin %50’ye yakını kabakulağa bağlı bir komplikasyon olarak testis tutulumu (orşit) yaşar. Testis tutulumuna bağlı ağrı, şişlik, bulantı, kusma, ateş ve haftalarca devam eden bir hassasiyet görülür. Testis tutulumuna bağlı kısırlık nadir görülen bir durumdur.

Hamileliğinin ilk üç ayında kabakulak geçiren kadınlarda düşük görülme ihtimali artmaktadır. Ancak kabakulağa bağlı doğumsal sakatlıklar geliştiğine dair bir kanıt yoktur.

Bir veya iki kulakta sağırlık yaklaşık her 20.000 kabakulak vakasından birinde oluşabilmektedir.

Kabakulağın tedavisi var mıdır?

Kabakulağın tedavisi yoktur. Sadece yatak istirahatı, sıvı takviyesi ve ateş düşürme gibi destekleyici tedavi uygulanır.

Kabakulak geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?

Kabakulağın bulaştırıcı olduğu dönem yaklaşık 7 gündür. Bulaşıcılığın hastalığın belirtileri başlamadan üç gün öncesinden başlayıp, belirtiler başladıktan sonraki dört gün boyunca devam ettiği kabul edilmektedir.

Çocuğumun kabakulak virüsü ile karşılaştığını düşünüyorum. Ne yapabilirim?

Eğer çocuğunuz KKK aşısı olmamış ve kabakulağa karşı bağışıklık kazanmamış ise karşılaşma sonrasında eğer çocuğunuz hali hazırda enfekte olduysa çocuğunuzun aşılanması hastalığı geçirmesini önlemeyecektir. Bununla birlikte eğer çocuğunuz virüsle karşılaştıktan sonra enfekte olmadıysa aşı onu ileride karşılaşabileceği kabakulak enfeksiyonuna karşı koruyacaktır.

Kabakulak bir kereden fazla kez geçirilebilir mi?

Hayır.

HEPATİT-C-


Hepatit C virüslerle bulaşan hepatitler arasında kan yolu ile en sık bulaşan tiptir. Bu sebeple özellikle kan nakli ve kan ürünleri ile edinildiğinin bilinmesi oldukça önemlidir. Son zamanlarda tıp literatüründe de yayınların sayısı arttıkça hepatit C ile ilgili bilgilerimizde artmaktadır.

Hastalık çoğu zaman akut(aniden ve kısa sürede) başlar. Hafif ve orta derecede geçirilen bir takım belirtiler kişi tarafından çoğu zaman algılanmaz. Bu arada karaciğer enzimlerinde hafif yükselme ile giden bir kan tablosu hakimdir. Akut dönemde hastalığı geçiren kişilerin yaklaşık % 85 inde hastalık kronik hepatit e doğru gider. Bu oldukça yüksek bir rakamdır. Ve dahada önemlisi bu hastaların % 20 sinde siroz denilen( siroz = Kronik yaygın ve ilerleyici karaciğer iltihabıdır.) tablo ortaya çıkar
bir rakamdır. Ve dahada önemlisi bu hastaların % 20 sinde siroz denilen( siroz = Kronik yaygın ve ilerleyici karaciğer iltihabıdır.) tablo ortaya çıkar

HEPATİT C HASTALIĞININ BELİRTİLERİ:
Hepatit c belirtileri hafif olarak algılanabilir yada farkında olmadan geçirilebilir. Genel olarak küçük çocuklarda belirtisiz seyreder. Ancak daha büyük çocuklarda yetişkinlerde bazi belirtiler görülür

Hepatit c belirtiler:

Hailsizlik ve kaslarda zayıflık hissi
Baş ağrısı
Karın ağrısı (ki bu ağrısı karaciğer bölgesinin hemen üzerindeki bölge)
Bulantı
Koyu renkte idrar (kola rengi)
Kilo kaybı
Yağlı yiyeceklerden tiksinme
Nadiren sarılık
Eklem ağrıları

KRONİK HEPATİT C

6 aydan daha fazla sürede devam eden hepatit C ile oluşan hepatit durumu kronikleşmiş hepatit C hastalığıdır. Özellikle küçük çocuklarda belirti vermeden gider. Ancak daha ileri yaşlardaki bireylerde bazı belirtiler olabilir

kronik hepatit C belirtiler:

Sebat eden bir halsizlik
Hafif-orta derece karın ağrısı
Siroz belirtileri: vücutta kırmızı damar lekeleri ki bunlara spider (örümcek) denir. Avuç içersindeki kızarıklıklar, karında şişlik, el ve ayaklarda ödem ve şişlik gibi belirtileri olan karaciğer de fibrozla giden çok ciddi bir hastalıktır.

KRONİK HEPATİT C DE SİROZ OLUŞUYOR. PEKİ SİROZUN ŞİDDETİNİ ARTIRAN RİSK FAKTÖRLERİ VARMIDIR?

20-30 yıl gibi bir ortalama sürede ortaya çıkan siroz bazı durumlarda şiddetlidir;

Yaş (ileri yaşlarda siroz daha şiddetlidir)
Erkek hastalarda siroz daha şiddetlidir
Alkol kullananlarda siroz daha şiddetlidir
Sigara ve tütün siroz daha şiddetlidir
Aids (AIDS - HİV ) siroz daha şiddetlidir

KRONİK HEPATİT C DE KANSER OLUŞUMUNU ARTIRAN RİSK FAKTÖRLERİ VAR MIDIR?

EVET…Bazı faktörler karaciğer kanseri riskini provoke eder, bunlar;

Alkol kullanımı
Siroz gelişimi
İleri yaş
Erkek hasta olmak

HEPATİT C KARACİĞERDEN BAŞKA HANGİ SİSTEMLERE ZARAR VERİR?

Hepatit C karaciğer hasarı dışında vücutta deri, böbrekler , tükürük bezleri, göz ve romatizmal sorunlara yol açabilir.

HEPATİT C VE DÖVME AKAPUNKTUR PİERCİNG

Bu gibi uygulamalarda hastalığın geçme riski eğer steril ortamlarda olmaz ise her zaman söz konusudur. Bu gibi yerlerde hijyen ve sterilizasyon çok önemlidir.

HEPATİT C NASIL BULAŞIR ?

Hepatit C nasıl bulaşır sorusu oldukça önemlidir. HepatitC nin kan yolu ile bulaştığını belirtmiştik. Kan ve kan ürünleri ile geçebilmektedir. Ayrıca uyuşturucu kullananlarda iğnelerden bulaşması dolayısıyla oldukça yaygın görülür. Ayrıca tüm sağlık çalışanları hepatit B de olduğu gibi hepatit C içinde riskli bir gruptadır. Sağlık çalışanlarına yine iğne batması ve diğer tıp ekipmanı ile bulaşması söz konusudur. Doğal olarak akla gelen hepatit C nin cinsel ilişki ile geçip geçemediği sorusudur? Hepatit C cinsel yolla bulaşır, ancak bu olasılık son derece düşüktür. Tek eşli çiftlerde bu olasılık daha da zayıftır. Ancak çok eşli , cinsel yolla bulaşan hastalığı olan ve AİDS li kişilerde cinsel yolla bulaşma olasılığı yüksektir. Ayrıca organ nakli sırasında hepatit C geçme olasılığıda çok yüksektir. Ancak özellikle kan nakli ve organ nakillerinde kan ve organlar hepatit C yönünden taranmaktadır. Bu da hastalığın yayılmasını önlemektedir.

HEPATİT C ANNEDEN BEBEĞE DOĞUM SIRASINDA GEÇERMİ?

EVET…%6 olasılıkla hepatit C anneden bebeğe geçer. İlaveten annede aids var ise hepatit C nin bulaşma olasılığı dahada yükselir.

AYNI EVDE YAŞAYAN KİŞİLERDE HEPATİT C VAR İSE BULAŞIR MI?

Bu çok sık görülen bir durum değildir. ancak aynı kaşık, çatal ve bardağı paylaşmak bulaşma açısından riski son derece artırır. Önemli olan bu saydığımız eşyaları paylaşmamaktır. Bunların dışında aynı evde yaşamak bulaşma açısından yüksek risk taşımaz.

ANNEDEN ÇOCUĞA EMZİRME İLE GEÇER Mİ?

HAYIR…ancak annenin meme başında kanama ve enfeksiyon olmaması gerekir.

ÖNEMLİ NOT: HEPATİT C Lİ HASTALARIN % 10 UNDA BULAŞMA SEBEBİ BİLİNMEMEKTEDİR.

HASTALIĞIN KULUÇKA SÜRESİ:

Hepatit C nin kuluçka süresi 2 hafta ile 6 ay arasıdan değişen bir süreçtir. Ancak bugün tıp yayınlarında hastalığın hangi döneminde ve ne kadar süre ile bulaşıcı olduğu bilinmediğinden hastalık tespit edildiğinde diğer insanlara bulaşmaması için kişinin uyarılmasında büyük fayda vardır.

HEPATİT C VE TESTLER

Hepatit C yi saptamak için çeşitli testler vardır. Daha öncede belirtildiği gibi hasta eğer bir takım belirtilerle hekime başvurduğunda hekiminiz çeşitli testler ister;

Karaciğer enzimleri
Anti-HCV :hepatit C antikor (vücut tarafından üretilen koruyucu serum) testi
İlave antikor testleri:3 jenerasyon antikor tespit edici testler ilaveten istenebilir. Ancak bu testler 3-5 ay sonra opzitif sonuç verir. (enzim immuno assay yöntemi)
HCV RNA testi : en duyarlı test hepatit C virüsünün genetik yapısını tespit etmeye yönelik bir testtir. Bu virüsün çoğaldığını ve enfeksiyonun akut (yeni) olduğunu gösterir. Hatta bu testlerle hepatit C virüsünün miktarı dahi saptanabilmektedir. Tedaviden önce bu miktarın saptanması, tedavinin yaralı olup olmadığı konusunda daha hekime testlerin tekrarındaki miktarla bir değerlendirme imkanı verir.
Karaciğer biyopsisi (karaciğerden parça alma)

HEPATİT C GENETİK TESTLERİNDE VİRÜSÜN ÇEŞİTLİ GENETİK YAPILARI SAPTANMAKTA. PEKİ BU GENETİK FARKLILIK BİR ÖNEM TAŞIR MI?

EVET….testlerde farklı genetik yapıların önemi vardır. Genotip 2 ve genotip 3 denilen virüs tipleri, genotip 1 denilen virüs tiplerine göre tedaviye daha iyi cevap verir.

PEKİ KARACİĞER BİYOPSİSİ SONUCU TEDAVİ STRATEJİLER VAR MIDIR VE ÖNEMLİ MİDİR?

EVET…eğer düşük derecede karaciğer iltihabı ve fibrozu sonucu biyopsi ile ortaya çıkmış ve beraberinde karaciğer enzimleri hafif derecede artmış hastalar anti-viral (virüse karşı tedavi)tedaviye ihtiyaç duymaz . Ancak fazla miktarda fibroz olan hastalarda ise anti-viral tedaviye alınır. Bu hastalarda enzimler orta derecede artmıştır. Unutmayın elbette bu karaı hekiminiz verecektir. Ayrıca karaciğer biyopsisi yapılan tedavinin sonuçlarını görmek için yapılabilir. Buda son derce önemlidir.

KİMLER HEPATİT C TARAMA TESTİ YAPTIRMALIDIR?

Anormal karaciğer enzim testleri olanlar
Geçmişte size kan nakli yapılmış ise (bu yaklaşık olarak 5-10 yıl önce yapılmış ise yahut size kan veren bir kişinin hepatit C olduğunu öğrendiniz ise)
Size organ nakli yapıldıysa (özellikle 5-10 yıl önce…)
Tüm sağlık çalışanları
Korumasız cinsel ilişkileriniz olduysa (özellikle çok partnerli)
Hemodiyaliz hastası iseniz
Hemofili veya benzeri kan ürünleri gerektiren bir hastalığınız varsa
Hepatit C hastası iseniz ve çocuk sahibi olduysanız 1 yıl içinde hepatit C testi yaptırmalısınız (baynalar)

UNUTMAYIN !!! HEPATİT C , HEPATİT B VE AIDS KAN VE CİNSEL YOLLA BULAŞIR…

HEPATİT C TEDAVİ:

Hepatit C de tedavi hastalığın derecesine göre belirlenir.

İnterferon (haftada 3 kez enjekte edilir)
Uzun etkili interferon (haftada 1 kez enjekte edilir)
Ribavirin
Bu ilaçlar tek veya kombine halde hekiminiz tarafından kullanılır.

AKUT HEPATİT C DE TEDAVİ:

Genel olarak farkında olmadan geçirilmesi sebebi ile hepatit C akut (yeni) dönemde tedavi edilmeden atlanır. Ve çoğu hastada virüs kronikleşmiş (müzmin) bir enfeksiyon halinde iken tespit edilir. Ancak bu hastalıkta bir çok bilim adamı akut dönemde yakalanan hastalara anti-viral tedavi uygulandığında hastalığın kronikleşmeyeceği inancındadır. Yapılan çalışmalarda akut dönemde yakalana ve 6 ay boyunca interferon tedavisine alınan hastaların % 98 de hastalığın kandan tamamen kaybolduğu, ve karaciğer enzimlerinin normale döndüğü saptanmıştır.

KRONİK HEPATİT C DE TEDAVİ:

Kronik hepatit C tedavisinde 2 ilaç kullanılır. Bunlar ribavirin ve interferon. Ancak her hasta için bu iki ilaç uygulanamaz. Buna en güzel kararı hekiminiz verecektir. Ancak interfeon ve ribavirin tedavisine aday hastalarda uzun süreli tedavide kür sağlanmaktadır. Yapılan yeni çalışmalarda daha uzun etkili olan bir interferon çeşidi peginterferon ile ribavirinin bir arada kullanılmasının çok iyi sonuçlar ortaya çıkardığı görülmüştür. Ve bu tedavi artık standart tedavi olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan çalışmalarda bu tedavi ile ortalama % 50 lerde bir başarı sağlanmış ve kanda hepatit C saptanmamıştır.

PEKİ TEDAVİNİN SÜRESİ NE KADARDIR?

6 ay –ile 1 yıl arasında değişir.

Genotip 2 ve genotip3 olanlarda tedavi 6 ay

Genotip 1 olanlarda 1 yıl devam eder.

ANTİ-VİRAL TEDAVİ KİMLERDE İDEAL OLARAK UYGULANIR?

HCV genotip 2 ve genotip3 olanlar
Hafif ve orta derecede karaciğer fibrozu olan kişiler (karaciğer biyopsisi en iyi fikir verir.

KİMLER İÇİN ANTİ VİRAL TEDAVİ İYİ BİR SEÇENEK DEĞİLDİR ?

HCV Genotip 1 grubu hastalar
Yoğun depresyonu olan hastalar
Kalp rahatsızlığı olan hastalar

HEPATİT C TEDAVİSİNDE YARDIMCI FAKTÖRLER VE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN UNSURLAR NELERDİR ?

Alkol kullanmayınız
Sigara kullanmayınız
Karaciğerden atılan ilaçlara dikkat edin ve doktorunuzla bu konuyu tartışın. Bu tür ilaçlar kullanmayınız
Hepatit B aşınız yoksa yaptırınız
Hepatit A aşısı yaptırınız

HEPATİT C DE KİMLER İZLENMELİDİR ?

Karaciğer enzimleri hafif yükselen ve karaciğer biyopsisinde fibroz ve ağır hasar olmayan hastalar, hekimleri tarafından izlenmesi tavsiye edilmektedir. Bu hastalara düzenli olarak karaciğer enzim testleri ve her 3-5 yılda bir karaciğer biyopsisi yaptırmaları önerilmektedir.

ANTİ VİRAL TEDAVİYE CEVAP NEGATİF OLSA BİLE BAZI OLUMSUZ SONUÇLARA GİDİŞ DURABİLİR Mİ?

Evet…! bazı hastalar anti viral tedaviye olumlu yanıt vermez ve kanda virüs oranı düşmez. Ancak bu hastalarda siroz oluşumu ve karaciğer kanseri riskini anti-viral tedavinin azalttığı göstermiştir. En azından bu durum bile teselli vericidir.

ARAŞTIRMA HALİNDE BAŞKA İLAÇLAR VARMI ?

EVET…

İnterlökin 10
İnterferon ve ribavirinle kombine amantadin tedavisi
Gen Terapi

CİNSEL İLİŞKİ SIRASINDA NASIL KORUNABİLİRİM ?

TEK EŞLİLİK VE LATEX KONDOM(PREZERVATİF KULLANMAK) MUTLAKA KULLANINIZ

EŞYALARINIZI KİMSE İLE PAYLAŞMAYINIZ.

ELLERİNİZ TEMİZ YIKAYINIZ

HEPATİT C VE EVDE TEDAVİ:

Ev tedavisinde ; aktivitelerinizi yavaşlatın, yorucu hareketlerden kaçının, yorulduğunuzda hareketleriniz yavaşlatarak dinlenin.

AKUT HEPATİT C ENFEKSİYONUNDA DİYET:

Hepatit ve diyet. Ne tür bir hepatit diyeti uygulamalıyım en çok sorulan sorulardan biridir. En önemli unsurlardan biri akut hepatit diyetinde (hepatit C diyeti) sıvı alımıdır. Bulantı ve kusmanın yaratacağı sıvı kaybı yerine konulmalıdır. Protein oranı düşük, kalori oranı yüksek bir hepatit diyeti hekimler tarafından önerilmektedir. Eğer içtiğinizde rahatsızlık vermiyorsa doğal meyve suları alınabilir. Ayrıca çorba içilebilir. BU DÖNEMDE EN ÖNEMLİSİ ALKOL VE KARACİĞERİ RAHATSIZ EDECEK İLAÇLAR KULLANMAMAKTIR. BU DURUM KARACİĞER İLTİHABI VE KARACİĞER ZARARINI ARTIRACAKTIR. Burada en önemli unsur ilaç alınımınızı hekiminizle konuşarak ayarlamanızdır.

ANTİ VİRAL TEDAVİDE EN ÖNEMLİ YAN ETKİ NEDİR ?

Depresyondur. Hekiminizle bu konuyu tartışmaktan çekinmeyiniz.

HEPATİT C VE KARACİĞER NAKLİ ( TRANSPLANTASYON)

Önlenemeyen ve tedaviye cevap vermeyen yaygın bir fibrozla giden hepatit C vakalarından sonra karaciğer fonksiyonlarını icra edemez bir hale gelirse artık bu hastalar karaciğer nakline aday hastalardır ve transplantasyon gerekir.

TRANSPLANTASYONDAN SONRA HEPATİT GERİ DÖNER Mİ?

Maalesef EVET…Ancak transplantasyondan sonra anti viral tedavi uygulanması tekrar ortaya çıkma dönemini uzatır

HEPATİT-B-


Hepatit B hepatit B virüsü (HBV) ile meydana getirilen bir hastalıktır.

HBV nasıl yayılır?

Hepatit B, hepatit B’li kişilerin kan veya vücut sıvıları yoluyla bulaşır. HBV visürü en yoğun olarak kanda ve yaralardaki sıvılarda bulunur. Yine vajinal sıvıda ve spermde de HBV virüsü orta yoğunlukta bulunur. HBV hava yolu, yiyecek veya su ile bulaşmaz.

HBV’nin esas bulaşma yolları arasında cinsel ilişki ile, doğumda hepatit B’li anneden bebeğine ve ilaç bağımlıları arasında bulaşma bulunmaktadır.

Doğum sırasında hepatit B taşıyan annenin kan ve vücut sıvıları ile temas eden bebeğe hastalık bulaşmaktadır. HBV emzirme ile bulaşmamaktadır.

Çocuklukta hepatit B’nin bulaşması mümkündür. Erken çocukluk dönemindeki Hepatit B evde kronik taşıyıcı bulunması durumunda bulaşabilmektedir. Kreş ve okullarda da bulaşma olmaktadır. Erken çocukluk dönemindeki bulaşma hepatit B’li kişilerin kan ve vücut sıvıları yoluyla (örneğin herhangi bir yaralanma durumunda veya ciltte bir yara olması durumunda) temas ile oluşur. HBV ısırık yoluyla, yiyeceklerin ağızda çiğnenerek bebeklere verilmesiyle ve hepatit B virüsünü taşıyan kişilerin özel eşyalarının ortak kullanılmasıyla (jilet, diş fırçası gibi) bulaşır.Hepatit B virüsü vücut dışında en az 7 gün boyunca canlılığını devam ettirir ve görüntüde kan olmasa bile virüs bulaştığı nesnelerin üzerinde canlılığını sürdürür.

Hepatit B’nin bulaşma riski, HIV virüsünün bulaşma riskinden 50-100 kat daha fazladır. Hepatit B bulasan kişilerin yaklaşık yarısına yakınında yukarıda sayılan bulaşma yollarından birisi bulunmamaktadır ve hepatit B’nin nasıl bulaştığı tespit edilememektedir.

Hepatit B virüsü bulaştıktan ne kadar süre sonra belirtileri ortaya çıkar?

Hepatit B’nin kuluçka dönemi 6 hafta ile 6 ay arasında değişmektedir.

Hepatit B’nin belirtileri nelerdir?
Hepatit B geçiren erişkinlerin en az %50’sinde belirti görülmez. Hepatit B geçiren 5 yasin altındaki çocuklar nadiren belirti gösterirler. Hepatit geçirmekte olan kişilerde bulantı, iştahsızlık, yorgunluk, kas, eklem veya mide ağrısı, ateş, ishal veya kusma, baş ağrısı, koyu renk idrar, açık renkli dışkı ve ciltte ve gözlerin beyaz kısmında sarımsı renk görülebilir.

Hepatiti B çok ciddi bir hastalıktır. Akut hepatit bulguları olan bir kişi genellikle oldukça hasta hisseder ve hastaneye yatırılması gerekebilir. Her yıl yaklaşık 200-300 Amerikalı ağır hepatit B hastalığı nedeniyle hayatini kaybetmektedir. Erişkinlerin %90-95��²i hastalıktan sonra iyileşirler ancak yorgunluk ve genel durumun zayıflığı aylarca devam edebilir.Ek olarak hepatit B ile enfekte olan küçük bebeklerin %90��²i, çocukların %30-60��²i ve erişkinlerin %5��²i hepatit B enfeksiyonunu yenemez ve virüsü vücutlarından uzaklaştıramazlar. Bu kişilerde hepatit B enfeksiyonu kronik olarak devam eder ve taşıyıcı olarak adlandırılırlar.

Kronik hepatit B enfeksiyonu geçirenlerin yaklaşık %15-25��²inde sonuçta ciddi karaciğer hastalığı gelişir.Kronik hepatit B hastalığı hepatit B’ye bağlı kronik hastalık, siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanseri gibi hastalıklardan ve ölümlerden sorumludur. Kişiler genç yasta hepatit B’ye yakalanırlarsa bu tarz bir karaciğer hastalığı genellikle orta yasa kadar ortaya çıkmaz.

Kronik hepatit B enfeksiyonu dünyada ne kadar ciddi bir problemdir?

Amerika’da her yıl hepatit B’ye bağlı oluşan siroz nedeniyle 3000-4000 kişi, hepatit B’ye bağlı olarak oluşan karaciğer kanserine bağlı olarak ise 1000-1500 kişi hayatini kaybetmektedir.Kronik hepatit B enfeksiyonu sonucunda oluşan hastalıklar tüm dünyada büyük bir problemdir. Tüm dünyada yaklaşık 350 milyon kişi kronik hepatit B hastasıdır ve her yıl bu kişilerin 500.000-750.000��²i karaciğer yetmezliği veya karaciğer kanseri nedeniyle hayatini kaybetmektedir.

Hepatit B enfeksiyonunuz olup olmadığını nasıl anlarsınız?

Hepatit B tanısı kesin olarak sadece kan testi ile konabilir. Kan testi kişinin hepatit B enfeksiyonunun yeni mi yoksa eski mi olduğunu da gösterir. Test eğer kişinin geçmişte enfekte olduğunu (eski bir enfeksiyon) gösteriyorsa, ayni zamanda bu hastalığa karsı koruyucu antikorlar geliştirip geliştirmediğini (hastalığı yenip bağışıklık cevabi oluşturup olusturmadigini) veya vücutlarında virüsü hala taşıyıp taşımadıklarını ve kronik enfeksiyonları olup olmadığını gösterir.

Hepatit B’nin tedavisi var midir?

Akut hepatit B hastalığının tedavisi yoktur. Kronik hepatit B enfeksiyonunda kullanılabilen ve faydalı olabilen üç tedavi yöntemi (interferon, lamivudine, ve adefovir) vardır. Ancak bu tedavi yöntemleri herkese uygulanamamaktadır.

Hepatit B geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?

Akut veya kronik hepatit B geçirmekte olan bir kişi kanında hepatit B virüsü bulunduğu sürece hastalığı bulaştırabilir. Bir kişinin kanında virüs bulunup bulunmadığı ise sadece kan testi ile anlaşılabilir.

Hepatit B virüsünü taşıdıklarını bilen kişiler virüsü başkalarına bulaştırmamak için çok dikkatli olmalıdırlar. Bu kişilerin aileleri, ayni evde yasayan kişiler ve cinsel partnerleri mutlaka hepatit B’Ye karsı asılanmalıdırlar. Hepatit B virüsünü taşıyan kişiler kan vermemeli, diş fırçası, jilet ve diğer kişisel bakim ürünlerini başkaları ile paylaşmamalıdırlar. Hepatit B virüsünü vücutlarında taşıyan anneler ve diğer kişiler bebeklere ağızlarında çiğnedikleri yiyecekleri vermemelidirler.

Hepatit B hapşırma, sarılma, öksürme, yiyecek ve su, çatal, bıçak, tabak veya bardak vs paylaşımı ile bulaşmaz. Kronik hepatit B enfeksiyonu olan kişiler isten, okuldan, kreşten uzak kalmak zorunda değildirler.

Hepatit B virüsü ile karsılaşırsanız ne yapmalısınız?

Hemen doktorunuza ulaşınız. Eğer hepatit B asisi yaptırmamış bir kişi hepatit B virüsünü taşıyan bir kişinin kan veya diğer vücut sıvıları ile temas ederse, en kısa zamanda hepatit B asisinin ilk dozunu ve hepatit B immünglobulini (hepatit B virüsüne karşı koruyucu antikorlar içeren kan ürünü) almalıdır. Bu ilk uygulamayı takiben diğer hepatit B asisi dozlarını da tamamlamalıdır.

Hepatit B birden fazla kez geçirilebilir mi?

Hayır. Eğer akut hepatit B enfeksiyonu geçirdiyseniz ve kanınızda hepatit B virüsüne karsı koruyucu antikorlar oluştuysa bu sizin hastalığa karsı bağışıklık kazanmış olduğunuzu gösterir ve tekrar hepatit B enfeksiyonu geçirmenizi engeller.

Hepatit B’nin hepatit A ve C’den farkı nedir?

Hepatit A, B ve C hastalıklarının üçü de karaciğere saldıran ve hasar veren virüsler tarafından meydana gelmektedir. Hepatit A hastalığı geçiren kişilerin dışkısı ile yaydığı hepatit A virüsünün bulaştığı yiyecek ve içeceklerin ağız yoluyla alınması ile bulaşır. Daha az sıklıkla olmak üzere hasta olan kişi ile yakin temas (cinsel ilişki, ayni evde yasamak) ile de bulaşabilmektedir.

Hepatit C, hepatit B’nin bulaşma sekline benzer yollarla (kan ve vücut sıvıları yoluyla) yayılır. Hepatit A kronikleşmezken, hepatit C hayat boyu sürebilecek karaciğer problemine yol açar.

Hepatit A ve B için asi olmasına rağmen hepatit C için yoktur. Bu hastalıklardan birisini geçirmiş olmak diğer ikisine karşı korunma sağlamaz.

HEPATİT-A-


Hepatit A’nın etkeni hepatit A virüsüdür (HAV).
Hepatit A virüsü, hepatit A geçirmekte olan kişilerin dışkısı ile yayılmaktadır. Hasta kişinin dışkısı ile atılan virüsün sağlam kişiler tarafından ağız yoluyla alınması gerekmektedir. Bu birkaç yolla olabilir, örneğin hepatit A virüsü ile enfekte olan kişi yiyecek hazırlıyorsa ve tuvaleti kullandıktan sonra ellerini yeterli derecede yıkamadıysa ve yiyecekler dokunduysa hepatit A virüsü kolaylıkla bulaşır. Hepatit A virüsü yiyeceklerle olduğu kadar içme suyu ile de bulaşabilmektedir. Hepatit A enfeksiyonu, hasta olan kişilerle yakın temas yolu ile veya daha nadir olmak üzere cinsel temas ile de bulaşabilmektedir. Hepatit A geçiren birkişi ile yakın temas sonrasında hastalığın bulguları ne kadar süre sonra ortaya çıkar? Hepatit A ‘nın kuluçka dönemi 15-50 gün arasında değişir. Ortalama 28 gündür.

Hepatit A’nın belirtileri nelerdir?

Hepatit A hastalığını belirti vererek geçiren kişiler kendilerini oldukça hasta hissederler. Belirtiler ateş, iştahsızlık, bulantı, mide ağrısı, koyu renkli idrar ve ciltte ve gözlerin beyaz kısımlarında sarı renk gelişmesidir. Hastalık genellikle ani başlar ve belirtiler iki aya kadar devam edebilir. Ancak bazı kişilerde (yaklaşık %15) hastalığın belirtileri 12 aya kadar uzayabilmektedir. Hastalığı belirtili geçiren erişkinlerin %11-22’sinin hastaneye yatırılması gerekmektedir ve ortalama 27 gün işten uzak kalırlar. Hepatit A’nın belirti göstererek geçirilmesi kişinin yaşı ile ilgilidir. Çoğu zaman 6 yaşından küçük çocuklar genelde hastalığı belirtisiz geçirirken, erişkinlerin çoğunluğu (yaklaşık %70) hepatit A enfeksiyonunu belirti vererek geçirirler.

Hepatit A oldukça ciddi olabilir. Ani gelişen karaciğer yetmezliği ile (akut fulminan hepatit) ölüme neden olabilmektedir. Hepatit A kısa süreli bir hastalığa (akut hastalık) neden olur, uzun süreli devam etmez (kronik hastalık). Hepatit B ve hepatit C kronik enfeksiyona neden olur.

Hepatit A tüm dünyada yaygın olarak görülen hastalıklardan birisidir. Özellikle Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu, Asya, ve Batı Pasifik ülkelerinde sık görülmektedir. Bu tablo göstermektedir ki dünyada pek çok ülkeye yapılan yolculuklarda hepatit A enfeksiyonuna yakalanma ihtimali yüksektir. Amerika bulaşıcı hastalıkları kontrol merkezinin yolculuk yapacak kişiler için hepatit A aşısı olmalarını önermediği sadece birkaç ülke vardır: Kanada, Batı Avrupa, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya.

Bir kişi hepatit A enfeksiyonu geçip geçirmediğini nasıl anlar?

Bunu sadece kan testi kesin olarak gösterebilir. Hepatit A hastalığının belirtileri virüslerin neden olduğu diğer hepatitlerle benzerdir. Kan testi aynı zamanda kişinin daha önce bir hepatit A enfeksiyonu geçirip geçirmediğini de gösterir.

Hepatit A’nın tedavisi var mıdır?

Hepatit A’yı tedavi edecek bir ilaç yoktur, yani hepatit A’nın tedavisi yoktur. Yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürücü ilaçlar kullanılmaktadır.

Hepatit A enfeksiyonu geçirmekte olan bir kişi hastalığı ne kadar süreyle çevresine bulaştırabilir?

Hepatit A enfeksiyonunun hasta kişi tarafından çevreye en muhtemel olarak bulaştırıldığı dönem hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasından iki hafta önce başlar. Açık bir şekilde, eğer kişi hepatit A hastası olduğunun farkında değilse diğer insanlara hastalığın bulaşmasını engellemek zordur. Hastalığın bulaştırıcılığı zaman içinde azalır ve belirtiler başladıktan sonraki (ciltte ve gözlerdeki sarılık) bir hafta veya daha uzun bir süre devam eder.

Eğer bir kişi hepatit A’ya karşı aşılı değilse ve hepatit A geçiren bir kişi ile yakın temasta bulunursa ne yapmalıdır?

Aşılı olmayan bir kişi hepatit A virüsü ile temas ettiğini düşünüyorsa hemen doktora başvurmalıdır. Gerçekten hepatit A virüsü ile karşılaşmış olma ihtimali varsa kişiye immünglobulini (insanlardan alınan ve hepatit A’ya karşı koruyucu antikorlarıda içeren konsantre antikorlar) verilebilir. Bu koruyucu antikorlar hepatit A hastalığının gelişmesini engelleyebilir. Hepatit A immünglobulininin, virüsle karşılaşmadan sonraki iki hafta içinde uygulanması gerekmektedir. İmmünglobulin karşılaşma sonrası ne kadar kısa süre içinde uygulanırsa hastalıktan koruma ihtimali o kadar yüksek olur.

Hepatit A enfeksiyonu birden fazla kez geçirilebilir mi?

Hayır. Kişi birkez hepatit A geçirdiğinde, hastalığa karşı bağışıklık kazanır ve tekrar hastalığa yakalanmaz.

Hepatit A virüsünün hepatit B ve hepatit C virüslerinden farkı nedir?

Hepatit A, B ve C virüslerinin hepsi karaciğere saldıran ve birbirlerine benzer belirtilere neden olan virüslerdir. İnsanlar hepatit A virüsünü hastalığı geçiren kişiyle yakın temas sonucunda alır. Hepatit B ve C virüsleri ise hasta kişinin kanı veya vücut sıvılarının hasta olmayan bir kişinin kan akımına ulaşması yoluyla bulaşır. Hepatit B ve C virüsleri hayat boyunca devam eden karaciğer problemlerine neden olabilirken hepatit A hayat boyu süren bir enfeksiyona neden olmaz. Hepatit A ve B’nin aşısı vardır ancak şu an için insanları hepatit C’den koruyabilecek bir aşı yoktur. Eğer bir kişi daha önce bu hepatitlerden herhangi birisini geçirmişse, bu diğerlerini geçirmesini engellemez. Diğer hepatitleri de geçirebilir.

DİFTERİ

Difteri Corynebacterium diphtheriae adı verilen bir bakteri tarafından meydana getirilir. Gerçek hastalık bakteri toksinini veya zehirini vücuda salgıladığı zaman ortaya çıkar.Difteri’ye neden olan bakteri mikrobu alan kişinin ağız, boğaz ve burnunda yaşar ve diğer insanlara öksürme veya hapşırma yoluyla yani solunum yoluyla bulaşır. Nadiren ciltteki yaralardan direkt temasla veya difterili kişinin yaralarından sıvının bulaştığı nesnelere dokunma yoluyla da bulaşabilir.

Difteri’nin kuluçka süresi kısadır: 2-5 gündür. Bu süre en az 1 gün ile en fazla 10 gün arasında değişir.Difteri’nin başlangıç belirtileri boğaz ağrısı, hafif ateş ve titreme ile soğuk algınlığına benzer. Hastalık genellikle boğazın arka duvarında, nefes almayı ve yutmayı güçleştiren kalın bir zar tabakasına neden olur. Boğaz dışında, burun, ses telleri (larinks), göz, vajina ve cilt gibi vücudun diğer bölgeleri de etkilenir.

Difteri ciddi bir hastalıktır ve hastalığa yakalanan kişilerin %5-10’u hayatını kaybeder. Difteri’ye bağlı ölümlerin %20’ye yakını yani ölen her beş kişiden biri 40 yaşın üzeri veya 5 yaşın altındadır.

Difteri’nin komplikasyonlarının büyük kısmı difteri bakterisi tarafından salgılanan toksin veya zehire bağlıdır. En sık görülen komplikasyonları; anormal kalp atımlarına neden olan ve kalp ritmini bozan kalp tutulumu ve bazı kaslarda geçici felce neden olan sinir tutulumudur. Eğer felç diyaframı etkilerse (solunum için gerekli olan ana kas) hasta kişide zatürre veya solunum yetmezliği gelişebilir. Boğazda görülen difteri’de boğazın arka duvarında oluşan kalın zar tabakası ciddi solunum problemlerine ve hatta boğulmaya neden olabilir.

Difteri hem antibiyotiklerle hem de difteri antitoksini ile tedavi edilir. Difteri antitoksini atlarda üretilir ve ilk defa 1891’de Amerika’da kullanılmıştır. Antitoksin vücutta dokulara bağlanmış olan toksini etkisiz hale getiremez, sadece serbest, dolaşımda bulunan toksini etkisiz hale getirir ve hastalığın kötüleşmesini, ilerlemesini engeller. Antitoksin kullanılmadan önce hastanın antitoksine karşı alerjik bir hassasiyeti olup olmadığı kontrol edilmelidir.

Difteri, antibiyotik kullanmaya başladıktan 48 saat sonrasından itibaren bulaştırıcılığını kaybeder. Bununla birlikte bazı kişiler antibiyotik tedavisine rağmen bakteriyi taşımaya devam ederler ve tedavi tedavinin hastada 3 kez peş peşe yapılan kültürlerin üçünde de negatif sonuç alınmadan tedavi kesilmemelidir.

Difteri geçirmekte olan bir kişiye bakım veren kişilerde standart temas profilaksisi (önleme yönelik tedavi) önlemleri alınmalı ve bu kişilerin difteri’ye karşı tam olarak aşılı olduklarından emin olunmalıdır.

Bir kereden fazla difteri geçirmek mümkün müdür?

Evet. Difteri geçiren kişiler, hastalıkları düzelir düzelmez mutlaka difteri’ye karşı aşılanmalıdır.

ÇOCUK FELCİ

Çocuk felcine (polio), poliovirus Tip 1, 2, 3 neden olur.

Çocuk felci (Polio) genellikle hasta kişilerin dışkısı ile yaydığı polio virüsünün bulaştığı yiyecek ve içecekler yoluyla bulaşmaktadır. İyi yıkanmamış eller bulaşmada rol oynamaktadır.

Çocuk felcinin kuluçka dönemi ortalama 6-20 gündür (3 günden 35 güne kadar değişen aralıkta olabilir).

belirtileri

İlginç bir şekilde çocuk felci (Polio) virüsünü alan ve hastalanan kişilerin %95’inde belirti görülmez.

Çocuk felci virüsünü alan diğer %4-8’lik gruptaki kişilerde boğaz ağrısı, ateş, bulantı, kusma gibi pek çok hastalıkta görülebilecek, hafif, çok spesifik olmayan belirtiler görülür. Yaklaşık %1-2’lik grupta ise paralitik olmayan (felç görülmeyen) aseptik menenjit gelişir ve kısa süreli ense, sırt ve bacak kaslarında sertlik meydana gelir.

Tüm çocuk felci enfeksiyonlarının (polio virüsünün bulaştığı grubun) %2’sinden azında bacaklarda, kollarda veya her ikisinde birden kalıcı zayıflık ve felcin ortaya çıktığı klasik “Gevşek felç” tablosu görülür.

Çocuk felci vakalarının çok büyük bir kısmı hafif olmasına rağmen %2 vakada gelişen felç ve kalıcı sakatlık bu hastalığın korkulan bir hastalık olmasına yol açmaktadır.

Felç gelişen çocuk felci vakalarının çocuk yaşta ise %2-5’i, erişkinlerin ise %15-30’u hayatını kaybetmektedir.

Çocuk felci virüsü ile enfekte olan hastalar, hastalık başlamadan 7-10 gün öncesinden itibaren virüsü yaymaya başlarlar. Daha sonra ise 3-6 hafta süreyle virüsü yaymaya devam ederler.

Çocuk felcinin tedavisi yoktur. Çocuk felci ile enfekte olan kişilere yatak istirahati ve sıvı takviyesi gibi destekleyici tedavi verilir. Hasta kişilerin dışkısı ile virüsün yayılımını engellemek için standart önlemler alınmalıdır.

BOĞMACA

Eğer yaşamınız boyunca boğmacalı bir çocuk gördüyseniz, bunu asla unutamazsınız. Çocuk; akciğerlerindeki havayı boşaltıncaya kadar tekrar tekrar, şiddetle ve hızla öksürür; daha sonra da adeta ötercesine bir ses çıkararak soluk alır. Bunun ardından tekrar öksürük başlar. Bu şiddetli öksürük nöbetleri haftalarca devam edebilir ve her öksürük nöbetinden sonra hasta, oksijensiz kalmaktan ötürü morarabilir veya kusabilir. Boğmacalı bir çocuğun yemesi, içmesi, hatta soluk alıp vermesi zor olabilir.

Boğmaca, ileri derecede bulaşıcı ve günümüzde de oldukça sık karşımıza çıkan bir hastalıktır. Bordatella pertussis adındaki bir bakteri tarafından meydana getirilir.

Bu bakteri ağızda, burunda ve boğazda yaşayarak temasla, öksürükle ve hapşırmayla yayılır.Boğmaca hava yoluyla yayılır ve çok

bulaşıcı bir hastalıktır.

Boğmaca’nın kuluçka dönemi sıklıkla 5-10 gün arasında değişir. Belirtilerin ortaya çıkması için maksimum süre 21 gündür.

Boğmaca’nın belirtileri, bakterinin bulaşmasından 7-10 gün sonra ortaya çıkar. Boğmaca başlangıçta hapşırmayla burun akmasıyla, ateşle ve hafif öksürükle birlikte soğuk algınlığına benzer ama aradan 1-2 hafta geçince, şiddetli öksürük nöbetleri başlar, Bu dönem genellikle 1-6 hafta devam eder ama, daha uzun da sürebilir.

Öksürüğün hakim olduğu dönem sona erdikten sonra çocuk, genellikle 2-3 haftada iyileşir. Boğmacalı bir çocuk, bakteriyle temasından yaklaşık 1 hafta sonra başlamak ve şiddetli öksürüğün başlangıcından yaklaşık 3 hafta sonra sona ermek üzere bu hastalığı başka bir çocuğa bulaştırabilir.

Boğmaca hastalığı üç döneme ayrılır:

Kataral dönem: Bu dönem 1-2 hafta sürer. Burun akıntısı, hapşırma, düşük dereceli ateş ve hafif öksürük (soğuk algınlığı belirtilerine benzer belirtiler).

Paroksismal dönem: Genellikle 1-6 hafta sürer ancak 10 haftaya kadar devam edebilir. Karakteristik bulguları patlar tarzda, yoğun ve hızlı öksürük nöbetleridir. Nöbetlerin sonunda hastalar oksijensiz kaldıkları için tipik tiz bir ses çıkmasına neden olan derin bir nefes alırlar. Bebekler ve küçük çocuklar çok hasta ve sıkıntılı gözükürler ve nöbetler sırasında morarabilir veya kusabilirler.

İyileşme dönemi: Aylarca sürebilir. Öksürük genellikle 2-3 haftada kaybolmasına rağmen hastalar bir solunum yolu enfeksiyonu geçirirlerse nöbetler tekrarlayabilir.

Boğmaca adolesan ve erişkinlerde genellikle daha hafiftir ve diğer solunum yolu enfeksiyonlarında görülen öksürüğe benzer dirençli öksürük vardır. Bununla birlikte bu bireyler hastalığı aşılanmamış veya eksik aşılanmış diğer insanlara bulaştırabilirler.

Boğmaca en şiddetli olarak, 1 yaşından küçük bebeklerde görülür; bu bebeklerin yarıdan fazlasının hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekir. Boğmaca, daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde de görülebilir ama çok daha hafif seyreder; hastalığın boğmaca olduğu fark bile edilmeyebilir. Bebeklerin çoğu boğmacayı, daha büyük kardeşlerinden ya da anne-babalarından kapar.

Boğmaca, ciddi komplikasyonlara neden olabilir; boğmacalı her 10 çocuktan birinde zatürree (pnömoni), her 50 çocuktan yaklaşık 1’inde nöbetler (konvülsiyon) gelişir. Boğmacaya yakalanan her 250 kişiden birinin beyni, bu hastalıktan etkilenir (ensefalopati).

Antibiyotikler boğmaca tedavisine yardımcı olmaktadır. Hastalığın tedavisini hekiminize danışınız. Kullanılan antibiyotik aynı zamanda aynı evde yaşayan kişilere ve hasta ile yakın temasta olan kişilere de, aşılı olup olmadıklarına bakılmaksızın, hastalığın bulaşması ihtimalini azaltmak amacıyla uygulanmalıdır.

Boğmaca geçiren kişi ile temasta bulunan 7 yaşın altındaki çocuklar eğer hala difteri, tetanoz, boğmaca aşı serilerini tamamlamadıysa, hemen tamamlaması önerilir. Eğer difteri, tetanoz, boğmaca aşıları tamam ise, ancak son doz aşıdan sonra 3 yıl veya daha uzun bir süre geçtiyse, bir tekrar doz (güçlendirme dozu-rapel doz) difteri, tetanos, boğmaca aşısı uygulanması önerilir.

Boğmaca hastalarının ayrıca yatak istirahatı, sıvı desteği ve ateşi varsa ateşinin kontrol altına alınması önerilir

BULAŞICI HASTALIKLARDAN ÇOCUKLARIMIZI NASIL KORUYALIM...

Çocukluk çağı, insanların bulaşıcı hastalıklara en sık tutuldukları dönemdir ve son yıllarda, gerek bu alanda kullanılan ilaçlar, gerekse alınan genel önlemler sayesinde bulaşıcı hastalık sıklığı, özellikle gelişmiş ülkelerde belirgin derecede azalmıştır. İçme ve kullanma sularının temizliği ile tifo ve kolera gibi öldürücü hastalıkların kontrol altına alınması, yaygın aşılama ile çiçek hastalığının tümüyle ortadan kaldırılması sağlanmış, çocuk felci hastalığı ise yok edilme aşamasına gelmiştir. Bu arada, ülkemizin, Dünya sağlık Örgütü kaynaklarına göre 1999 yılında dünyada çocuk felcinin hala görüldüğü birkaç yerden biri olduğunu belirtmek, hala gerek genel olarak devletin, gerekse anne babaların dikkatli davranması gerektiğini göstermektedir.

Çocuklarımızı Bulaşıcı Hastalıklardan Nasıl Koruyalım ?
Evde alınan basit önlemlerle, özellikle mide barsakları etkileyen enfeksiyonlara karşı başarı kazanmak mümkün olsa da, solunum yollarını etkileyen bulaşıcı hastalıklara karşı alınan önlemlerin başarı şansı daha azdır.

Burun, ağız ve göz salgıları, solunum yolu enfeksiyonlarının bulaşmasına yol açan temel kaynaktır. Ellerin ağıza ve buruna götürülmesi ve öpüşmek, hızla yayılmaya neden olur. Bebekler ve küçük çocuklar genelde herşeye elleriyle dokunur ve ellerini ağızlarına götürürler. Bir de buna ülkemizde çocukları öpme ve öpüşmenin geleneksel olarak yaygınlığını eklerseniz, varılan sonuç daha kötü olacaktır.

Öksürük ve hapşırık sonrası havaya yayılan damlacıklar, bir süre havada asılı kalarak, yayılıma neden olurlar.

İshal ve sarılık gibi hastalıklar, kakayla bulaşmış ellerin ağıza götürülmesi yoluyla bulaşır. İdrarın aksine, kakada çok sayıda bakteri bulunur.

Ülkemizde, pişmeden yenen sebzeler (marul, taze soğan, maydanoz vb.) pis sularla sulanabilmekte ve bu tür gıdaların normal musluk suyuyla yıkanması, yeterli temizliği sağlamamaktadır.

Döküntülü hastalıklardan kimileri (örneğin suçiçeği) içi suyla dolu kabarcıklarda bulunan mikroorganizmalarla bulaşır. Ancak her döküntülü hastalık cilt temasıyla bulaşmaz.

Pişmemiş et, oldukça yüksek oranda (%20-50) bakteri bulundurur, çiğ yumurtanın hastalık bulaştırma riski %1 den azdır.

İyi yıkanmamış biberon vb malzemeler, solunum ve mide barsak hastalıklarının yayılımın da önemli yer tutar.

Tarak, fırça, şapka gibi eşyalar da, bulaşıcı cilt hastalıkları açısından önemlidir.

Evde Alınabilecek Önlemler:
El yıkama:
Önceleri, el yıkamanın sadece mide barsak hastalıklarını önlemede etkin bir yöntem olduğu düşünülürdü, oysa artık, solunum yolu enfeksiyonlarının da yayılımının bu yolla belirgin derecede azaldığını biliyoruz. Sabun kullanılmasa bile, ellerimizi sadece suyla yıkayarak bir ölçüde yarar görürüz.

Tuvalet sonrası,
Bebeklerin altlarını değiştirdikten sonra,
Nezle, grip vb durumlarda burun silinmesinin ardından,
Akvaryum suyuna dokunulduktan sonra, eller mutlaka yıkanmalıdır
Özellikle tuvalet sonrası çocukların el yıkaması mutlaka denetlenmeli, kreş ve gündüz bakım evlerinde bu konu üzerinde çok daha hassasiyetle durulmalıdır.
Gerekli yerlerin dezenfektan maddelerle temizlenmesi:

Dezenfektan maddeler, bakterilerin çoğunu öldürür. Özellikle, bebeklerin alt değiştirme yerlerinin, oyuncaklarının, biberon, tabak, bardak vb. malzemelerin dezenfekte edilmesi, barsak hastalıklarının yayılımını büyük ölçüde sınırlandırır. Üst solunum yolu enfeksiyonu geçirenlerin burun salgılarının bulaştığı yerlerde, viruslar 6 saate kadar canlı kalabilirler.

Çocukların kendi ağız ve burunlarına dokunmalarının engellenmesi:

Bu önlem solunum yolu enfeksiyonlarının yayılımını sınırlandırır, ancak bebeklerde bunu sağlamak pratikte olanaksızdır. Burundan sonra göze götürülen eller, gözde enfeksiyon gelişmesine ortam hazırlarlar.

Çocukların yanında sigara içilmemesi:

Sigara dumanı, soğuk algınlığı, öksürük, kulak iltihapları ve astım gibi solunum yolu hastalıklarının şiddetini artırır.

Çocukların hayvanları öpmelerinin önlenmesi:

Hayvanlarla çok yakın temas, paraziter hastalıkların yayılımına neden olur. Hayvan sevmeyi elle sevmek ve ardından el yıkamayla bütünlersek, yeterli önlem almış oluruz.

İçme suyunun temizliğine özen gösterilmesi:
İçme suları konusunda titiz olmalıyız. Kapalı ambalaj içinde satılan her su yeterince denetlenmemiş olabilir. 10 litre içme suyu içine 25 damla çamaşır suyu damlatarak, kolera dahil su yoluyla bulaşan her hastalığa karşı önleminizi almış olursunuz.

Etlerin iyi pişirilerek yenmesi:
İyi pişmemiş etler, ishale yol açan bakterileri barındırırlar. Çiğ etler, pişmeye hazırlandıktan sonra, eller ve çiğ etin temas ettiği, kesme, tahtası, bıçak, tabak gibi malzemeler çok iyi yıkanmalıdır. İçleri iyi pişmemiş -kırmızı görünümlü- et çocuklara yedirilmemelidir. Etler pişirildikten sonra, çiğ iken içinde tutuldukları tabak içinde kesinlikle servis yapılmamalıdır.

Et ve et ürünlerini üzerinde kesmek için, tahta değil plastik maddeler kullanın:

Mikroorganizmalar, tahta yüzeylerden yeterince temizlenemezler. Temizlik açısından plastik maddeler daha güvenlidir.

Çiğ yumurta yemekten sakının:

Yumurta sarısı katı pişmiş olmalıdır. Aksi takdirde, yumurta içinde varolan olası bakteriler ölmeyecektir. Şunu da ekleyelim ki, yumurta yoluyla mikrop alma riski %1 den azdır.

Pişirilmeden yenen gıdaların yıkanmasına özen gösterin:
Marul, taze soğan, domates vb. çiğ yenen gıda maddeleri, özellikle yaz döneminde 1 litre su içine 30 damla çamaşır suyu damlatarak klorlanmış su içinde 30 dakika bekletilmelidir.

Olabildiğince küçük çocuk bakımevi-kreşleri tercih edin:

Kendi evlerinde bakıcılar tarafından bakılan çocuklar, enfeksiyon açısından an düşük risk altındadırlar. Kreşdeki çocuk sayısı arttıkça, risk artar. Soğuk algınlığının özellikle 1 yaşına kadar önemli komplikasyonlara yol açtığı gerçeğinden yola çıkarak, mümkünse 0-1 yaş grubu bebekleriniz için kendi evinizde bakıcıyı, kreşlere tercih edin.

Menenjitli ya da hepatitli hastalarla temas sonrası mutlaka hekime başvurun:

Özellikle 4 yaş altı çocuklarda antibiyotik kullanarak, kimi tür menenjitlerin gelişimi önlenebilir. Benzer şekilde, hepatitle temas sonrasında da, kullanılabilecek ilaçlar vardır, bunu mutlaka bir çocuk hekimiyle görüşün.

Çocuklarınızın gerekli aşılarının yapılmış olduğundan emin olun:

Ciddi enfeksiyonlara karşı aşılı olmak son derece önemlidir. Ne var ki, ülkemizde bu konuda ciddi ve standard bir uygulama yoktur. Her çocuk hekimi, kendine göre bir aşılama şeması uygulamakta, dünyanın bir çok ülkesinde zorunlu olan aşılar, Türkiye’de zorunlu değildir. Bu durum özellikle HIB aşısı için geçerlidir; HIB aşısı, 0-4 yaş arası çocuklarda, önemli bir menenjit türünü %90 oranında önleyebilmektedir. Her hekim ziyaretinde aşı kartınızı hekime gösterip, eksik aşısı olup olmadığını sorun. Bir diğer nokta da, bu yolla, aşılama protokolünde olabilecek değişikliklerden zamanınızda haberiniz olacaktır.

Çocuğunuzu tümüyle izole etmeye çalışmayın:

Aile içi tecrit konusu tartışmalıdır. Çocukta hastalık belirtileri ortaya çıktığında, artık etken mikroorganizma, diğer aile bireylerine de çoktan bulaşmıştır. Zaten bir çocuğu aynı ev içinde tümüyle izole etmek de pratikte olanaksızdır.